KADINA GÜVENMEK DOĞRU MU?
Jeff Peters:
– Daha önce de söylediğim gibi kadınların dalaverecilikteki yeteneklerine hiçbir zaman inanmamışımdır. Kadına en masum dolandırıcılıkta bile ortak olarak güvenmek doğru değildir, dedi.
– Bu iltifatı hak etmişlerdir. Namustan yana sağlam olduklarını söyleyebiliriz, yanıtını verdim.
Jeff:
– Namuslu olmamalarına bir neden yok ki dedi. Erkekler neci oluyor? Kâh ölesiye çalışarak, kâh dolandırıcılık ederek kazandıkları kimin için? Kadınlar için! Ama ne de olsa kadınları işte hepten yabana atmamalı. Ancak saçlarının ve duygularının fazlaca okşanmasına izin verdiler mi kötüdür. Hiç bakmazlar. Evini toprağını tutuya koymuş, yorgun argın, kır bıyıklı bir koca ve beş çocuklu bir baba rolü adayını derhal hazır bulundurmalısınız.
Örneğin, Cairo’da Andy Tucher’le “evlendirme bürosu” adı altında kurduğumuz dolapta yardımcı olarak kullandığımız dul bayanı alalım:
Reklama yetecek kadar sermayeniz, öyle bir masa ağzını dolduracak kadar bir tomarınız oldu mu evlendirme bürolarında iyi para vardır. Altı bin dolarımız vardı. Bu tutarı iki ayda iki katına çıkarmayı umuyorduk. İki ay dedim. Çünkü tasarladığımız biçimde bir dolap yasal bir nitelik almadan en çok iki ay çalışabilir.
Şu biçimde bir duyuru hazırladık:”Nakit üç bin doları ve taşrada değerli emlakı bulunan güzel, sevimli, ev kadını bir dul evlenmek isteğindedir. Yoksul sınıfların genel olarak daha erdemli oldukları kanısında bulunduğundan, sevginin ne olduğunu daha çok bilen varlıksız erkekleri yeğlemektedir. Sadık, dürüst olmak, emlak yönetmeyi becerebilmek, parasal girişimlere para yatırmak konusunda uzman bulunmak koşuluyla isteklilerin yaşlı ve gösterişsiz olmalarına karşı çıkılmaz. İsteklilerin aşağıdaki adrese başvurmaları rica olunur…
Peters and Tucker eliyle
Kimsesiz dul
Cairo, İllinois”
İşin edebiyat yanını bitirdikten sonra:
– İyi, dedim. Bunun yapacağı zarar bize yeter. Amma velakin kadını nerede bulacağız.
Bu sözüme Andy biraz sinirlendiyse de kendini tutarak :
– Jeff ben seni mesleğinde gerçekçi olarak tanırım. Oysa sen gerçekçi düşüncelerini unutmuşa benziyorsun. Kadına ne gerek var? Wall Street’te su ve deniz tahvilleri satılırken deniz kızının sözünün geçtiği mi oluyor? Evlenme duyurusunda kadına ne gerek var? diye karşı çıktı.
Derhal işe el koydum.
– Andy, beni biliyorsun. Yasanın basılı kurallarına aykırı olarak giriştiğim bütün işlerde her zaman uyguladığım ilke belli. Satılan mal var olmalı, gözle görülebilmeli, istek olduğunda sunulabilmeli. Bu ilkeyi savsaklamamak, tren tarifelerini akıldan çıkarmamak, değişik kentlerde yürürlükte olan yönetmelikleri iyice bellemek sayesindedir ki bir puroyla bir beş dolarlığın çözemeyeceği bütün işlerde polisle karşılaşmaktan kurtulabildim. Planımızı başarıyla uygulamaya koyabilmek için, söz konusu olan sevimli dulu, güzel veya çirkin, yurttaşlık yasası hükümlerine göre, gerektiğinde, yargıcın önüne çıkarabilmeliyiz.
Andy aklını başına alarak:
– Hakkın var. Savcılık veya emniyet müdürlüğü soruşturmaya girişecek olursa, böyle bir kadının bulunması kuşkusuz bizim için daha iyi olur. Fakat, evlenmeyle ilgisi olmayan bir evlenme işine vaktini vermeye, para yatırmaya razı olacak kadını nereden bulmalı, diye yanıt verdi.
Andy’ye bu işi becerecek birini tanıdığımı söyledim.
Gezgin cambazhanelerde su satarak ve diş çekerek geçinen Zeke Trotter adındaki eski bir dostum, bir yıl önce sindirim zorluğuna karşı her zaman keyif çatarak aldığı sıvı yerine doktorun öğütlediği bir ilacı almış ve karısını dul bırakmıştı. Evlerinde çok kalmıştım. Kadıncağızı bu işte kullanabileceğimizi düşündüm.
Misis Trotter’in oturduğu kasabadan 60 mil uzaklıkta bulunuyorduk. Hemen trene atlayıp gittim. Kulübeyi olduğu yerde buldum. Yalakta aynı ayçiçeklerini, bahçede aynı horozları gördüm. Güzellik, yaş ve emlak dışında, Misis Trotter duyurudaki özelliklere aynen uyuyordu. Bununla birlikte göze de pek kötü görünmüyordu. Yenir yutulur gibiydi. Ona bu işi vermek Zeke’nin anısına saygı göstermek demekti..
Madam Trotter’e ne istediğimizi anlatınca:
– Namuslu bir iş mi? diye sordu.
– Misis Trotter, hiç merak etmeyin. Biz Andy ile hesapladık. Adalet nedir bilmeyen bu geniş ülkede, duyuruyu okuduktan sonra güzel elinize bir yüzük geçirerek paranıza ve mallarınıza konmak isteyecek en az üç bin kişi çıkacaktır. Tarafınızdan söz verilen şeylere karşılık her biri size tembel bir serseri iskeleti sunacaktır. Yaşamda yerini bulamamış, iğrenç bir servet avcısından, bir dolandırıcıdan artakalmış bir iskelet!
Andy ile toplumun bu asalaklarına iyi bir ders vermeyi kararlaştırdık. Geleneğe saygılı, sui ahlak (1) sahibi bir evlenme bürosu maskesi altında bir örgüt kurmaktan kendimizi zor aldık. Amacımızı anladınız değil mi?
Misis Trotter:
– Anladım efendim, anladım, diye karşılık verdi. Sizin bereketli (2) olmayan bir işle uğraşmayacağınızı bilmeliydim. Peki, bana ne gibi bir görev düşüyor? Bu üç bin serseriyi birer birer mi, yoksa toptan mı geri çevireceğim?
– Hiç merak etmeyin. Sizin işiniz kekâ! Sakin bir otelde kurulup keyfinize bakacaksınız. Yazışma ve işin ticari yanları Andy ile benim üzerimde olacak.
Şahsen, Ancak tren parasını elde edebilen en istekli adayların kendileri gelip sizinle evlenme isteklerini sözlü olarak bildireceklerdir. Siz de yalnızca bu gibilerin yüzlerine hayır yanıtı vermek zorunda olacaksınız. Size otel giderlerinden başka haftada 25 dolar ödeyeceğiz.
Misis Trotter:
– Beş dakika izin verin. Gidip pudra kutumu alayım. Evin anahtarını komşuya bırakayım. Ondan sonra aylığım işlemeye başlasın, yanıtını verdi.
Böylece dul bayanı Cairo’ya götürdüm. Bürodan kuşku çekmeyecek kadar uzak, fakat aynı zamanda gerektiğinde kolayca ele geçecek kadar yakın bir aile oteline yerleştirdim. Andy’ye durumu bildirdim.
Andy:
– Çok iyi, diye yanıtladı. Vicdanın artık rahat. Gözle görülebilir bir yem bulduk. Oltayı sarkıtalım. Gelirleri avlayalım.
Aynı duyuruyu ülkenin, uzak yakın, değişik yerlerinde çıkan birçok gazeteye verdik. Aynı duyuruyu diyorum. Başka duyurular kullanmaya kalksaydık çalıştırmak zorunda kalacağımız yazman ve öbür kişilerin çiklet şapırtısı savcılığın rahatını bozmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Bankaya Trotter hesabına 2 bin dolar yatırdık. Banka defterini de iyi niyetimizden kuşkulanacak olanlara gösterilmek üzere kendisine bıraktık. Esasen bizim eski dostun karısına güvenim tamdı.
Verdiğimiz duyuru hep aynıydı. Ama gelen mektuplara yanıt yetiştirebilmek için Andy ile günde 12 saat çalışmak zorunda kalıyorduk.
Günde yüze yakın başvuru oluyordu. Ülkede, çekici bir dulla evlenip parasını kullanmak sıkıntısına katlanacak bu kadar çok meteliksiz fakat gönlü bol insan olduğunu bilmiyordum doğrusu!
Büyük bir kısmı boş işler peşinden koşmaktan ve bıyık uzatmaktan başka bir şey yapmadıklarını kabul ediyor. Toplumun kendilerini anlayamadığını itiraf eyliyor, fakat aynı zamanda yüreklerinin sevgiyle taştığından emin olduklarını belirterek çekici dulun kendilerini hayat arkadaşı olarak seçmekle ömrünün en akıllı davranışında bulunmuş olacağını söylemek istiyorlardı.
Peters and Tucker kuruluşu her başvuruyu yanıtlıyor, gönderilen mektuptaki içten anlatımın dulun büyük ilgisini uyandırdığını ve üzerinde derin bir etki bıraktığını bildiriyor, daha ayrıntılı bir mektup yazmasını ve mümkünse içine fotoğrafını da koymasını rica ediyordu. Peters and Tucker, aynı zamanda gönderilen ikinci mektubun çekici müşterilerine teslim ücretinin iki dolar olduğunu ve bunun ikinci mektupla birlikte gönderilmesinin gerektiğini belirtiyordu.
Dolabın basit güzelliğini görüyor musunuz? Ev bark sahibi olmak isteyen bu soylu kişilerden yüzde doksanı, bir çaresini bulup iki dolar ediniyor ve bize gönderiyorlardı. Böylece konu kapanıyordu. Ancak tek bir yakınmamız vardı: İki doları alabilmek için zarfları kesip açmak zorunda kalıyorduk.
Birkaç müşteri kendileri geldiler. Kendilerini Misis Trotter’e gönderdik. Gerekeni o yaptı. Birkaçı yine gelerek yol parası istediler. Uzak yerlerden de ikinci mektuplar gelmeye başlayınca gündelik girdimiz 200 doları buldu.
Bir gün öğleden sonra en sıkı biçimde çalışmakta olduğumuz bir sırada -ben bir dolarlıklarla iki dolarlıkları ayırıyor ve ayrı ayrı iki puro kutusuna yerleştiriyordum, Andy de ıslıkla “senin için evlilik çanları çalmayacak” havasını tutturmuştu- ufak tefek fakat işini bilir biri belirdi. Duvarlara bakıyor, sanki ünlü Gainisborugh’nın yitik tablolarını arıyordu. Herife bakar bakmaz iftiharla göğsüm kabardı. Çünkü işimizi dört başı mamur görmüştük. Açık yanını bırakmamıştık.
Herif:
– Maaşallah bugün posta bereketli, dedi. Kalkıp şapkamı aldım.
– Buyur bakalım, sizi çoktandır bekliyorduk, gel sermayemizi gör. Washington’dan ayrıldığınız zaman cumhurbaşkanı dostumuz nasıldı? dedim.
Kendisini Riverview Oteli’ne götürdüm. Misis Trotter’le tanıştırdım. Banka hesabını gösterdim. Dulun hesabında iki bin dolar bulunduğunu gördü.
Sonunda:
– Bu işte pek hile yok gibi görünüyor, dedi.
– Ne sandındı, yanıtını verdim. Eğer evli değilsen kal, bayanla konuş, senden ücret almayız.
– Teşekkürler ederim. Bekâr olsaydım kalırdım. Hoşça kalın Mister Peters, dedi.
Üç ay içinde beş bin dolar kazandıktan sonra artık işe son vermenin zamanı geldiğini düşündük. Birçok kişiden yakınmalar gelmişti. Misis Trotter de yavaş yavaş bıkıyordu. Kendisini görmeye gelen istekliler pek çoğaldığından işten hoşlanmamaya başlamıştı.
Dükkânı kapatmaya karar verdik. Misis Trotter’e son haftalığı ödemek ve verdiğimiz iki bin dolarlık çeki tahsil etmek üzere otele gittim.
Onu okula gitmek istemeyen bir çocuk gibi ağlar buldum.
– Ne oluyor? Bir şeye mi canınız sıkıldı? Yoksa evinizi mi göreceğiniz geldi? diye sordum.
– Hayır Mister Peters, diye başladı. Öyle bir şey yok. Bununla birlikte Zeke’nin dostu olduğunuz için derdimi size açmakta sakınca görmüyorum. Mister Peters, âşık oldum. O derece seviyorum ki onsuz yapamayacağım. Bu ana kadar düşlerimde yaşatmış olduğum erkek…
– Evlenin. Sevginiz karşılıklıysa birleşin. Duygularınıza, anlattığınız biçimde o da yüreği acıyla dolu olarak karşılık veriyor mu?
– Tabii. Fakat ne yazık ki beni şu sizin duyuru dolayısıyla görmeye gelenlerden biri. İki bin doları almadıkça evlenmekten kaçınıyor. Wilkinson adında bir bey, dedi. Ve adını söyler söylemez yeniden aşıkane kasılmalar içinde çırpınmaya başladı.
– Misis Trotter, ben kadınların duygularına herkesten çok saygı gösteririm. Üstelik çok sevdiğim bir dostun hayat arkadaşlığını etmiş bulunuyorsunuz. Kararı yalnızca ben verecek olsam iki bin dolar sizin olsun. Bu işten beş bin dolar kazandığımıza göre size iki bin doları hibe edebiliriz. Fakat ortağım Andy Tucker’in görüşünü almam gerek. Andy iyi bir adamdır. Ama işini de pek bilir. Yarı yarıya ortağız. Onunla bir konuşayım. Bakalım bir şeyler yapmaya çalışırız, dedim.
Otele dönüp Andy’ye sorunu anlattım.
– Bunu çoktandır bekliyordum zaten, duyguları ve seçme hakkı söz konusu olduğu zaman kadına kesinlikle güvenilemez, dedi.
– Andyciğim, bir insan kalbini kırmaya neden olmak iyi bir şey değildir, yanıtını verdim.
– Hakkın var Jeff. Esasen seni her zaman cömert, mert, yumuşak yürekli bir insan olarak tanımışımdır. Bense belki fazla katı yüreklilik etmiş; her şeyden, herkesten gereksiz yere kuşkulanmışımdır. Hiç olmazsa bu seferlik dediğini yapacağım! Git Misis Trotter’e söyle, iki bin doları bankadan alsın, sevdiği adama versin, dedi.
Yerimden fırlayıp Andy’nin eline sarıldım. Beş dakika elini bırakmadım. Sonra koşup Misis Trotter’e haber verdim. Kadıncağız üzüntüsünden nasıl ağladıysa, sevincinden de öyle ağlamaya başladı.
İki gün sonra Andy ile toplanıp yollanmaya hazırlandık.
– Buradan ayrılmadan gidip Misis Trotter’e hoşça kal desek iyi olur. Seninle tanışmak ve teşekkürlerini bildirmek ister herhalde, dedim.
Andy;
– Ne gerek var. Gitmesek daha iyi olur, acele edelim, treni kaçırmayalım, yanıtını verdi.
Hep yaptığımız üzere sermayemizi kuşağıma sarmak üzere çıkardım. Bunun üzerine Andy elini cebine atarak bana bir deste para uzattı:
– Ötekilerinin üstüne koy, dedi.
– Nereden bu? diye sordum.
– Misis Trotter’in iki bin doları.
– Sende ne geziyor?
– Kendisi verdi. Bir aydan beri haftada üç gün onu görmeye gidiyorum.
– Villiam Wilkinson sensin demek!
– Elbet, dedi.