YÜZÜK
KİTABIN ADI | YÜZÜK |
KİTABIN YAZARI | Danielle STEEL |
YAYINEVİ VE ADRESİ | |
BASIM TARİHİ | 1999 |
KİTABIN YAYIM MAKSADI | Hitler dönemi Almanya’sındageçen trajik bir aşk konusu işlenmektedir. |
KİTABIN ÖZETİ :
Kassandra, Berlin’de yaşayan, ünlü bir bankerle evli, iki çocuk sahibi harikulade güzelliği ile etrafındakileri büyüleyen bir bayandır.
Dolff Sterne ise, çıkardığı kitap ile büyük bir şöhrete ulaşmış, yakışıklılığı ve tavırları ile etkileyici, Yahudi asıllı usta bir yazardır.
Kassandra ve Dolf bu kadar meziyetlere sahip olmalarına rağmen yinede mutsuzdurlar. Herşey Kassandra’nın büyük malikanesinin yanındaki parkta kendi halinde gölü seyrederken, Dolf’ün tesadüfen oraya gelmesi ile başlar. Kassandra yeşil çimenlere uzanmış hayal kurarken Dolf nazikane bir üslupla Kassandra ile tanışır. Aslında bunların karşılaşması ilk değildir. Daha önce de Dolf’ün şöhretine sebep olan kitabının tanıtım gecesinde eşiyle birlikte gelen Kassandra ile karşılaşmışlar ve ikiside bu karşılaşmada birbirlerinden etkilenmişlerdir. Parktaki tesadüfü karşılaşmalar kısa sürede aşka dönüşür ve aynı evi, aynı yatağı paylaşmaya başlarlar. Ancak Kassandra evli bir bayandır ve iki çocuğu vardır. Bu yüzden tereddütler içerisindedir.
Kassandra’nın eşi Walmar, ünlü bir bankerdir ve Kassandra’ya deliler gibi aşıktır. Ama ondan yaşça büyüktür. Ticari bir evlilik yaptıklarından dolayı düzenli aile hayatları yoktur. Yatak odaları ayrıdır. Ancak saygı ve sevgide birbirlerine karşı son derece kusursuzdurlar. Walmar’ın günü bankada ve geceside düzenlenen partilerde geçer. Yanından eşi Kassandra’yı eksik etmez. Kassandra eşinin isteği doğrultusunda bütün parti ve davetlere son derece şık ve bakımlı gider. Ama onun hiçbir zaman vazgeçemediği aksesuar parmağındaki kendisine annesinden kalan elmas ve zümrüt yüzüklerdir.
Çocukların bakımı ile dadılar ilgilenir. Kassandra çok istemesine rağmen çocukları ile, gerek eşinin izin vermemesi sebebi ile gerekse hayatının hareketli geçmesinden dolayı ilgilenemez.
Kassandra ve Dolf’un aşklarını artık Walmar da bilmektedir. Bildiğini hissettirmemeye çalışır ama aldığı duyumlar ve izlenimlerinden Dolf’ün Yahudi asıllı olduğunu öğrenir. Buda, o günün Almanya’sında eşinin hayatının tehlikede olması demektir. Çünkü Nazi akımı yüzünden ırkçılık ve aşırı Yahudi düşmanlığı hat safhaya ulaşmıştır. Birkaç gün kadar önce sırf Yahudi asıllı olduğu için bir yazar öldürülmüş ve gazetelere trafik kazası olarak yansıtılmıştır. O an için sadece Yahudiler değil Yahudilerle yakın ilişkide olan kişiler de vatan haini ilan edilmekte ve öldürülmektedir. Bu kaygılarını eşine açar ve onun yaptığının çılgınlık olduğunu, bu yüzden kendisinin ve çocuklarının da hayatını tehlikeye attığını anlatmaya çalışır. Kassandra yaşadığı büyük aşktan dolayı Walmar’ın söylediklerine kulak asmaz, sevgilisiyle buluşmaya devam eder.
Bu arada Dolf’te bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır. Ünlü olmasına rağmen yeni çıkardığı kitap satmaz. En yakın arkadaşı Yahudi olduğu için öldürülmüştür. Gelişen olayları, Kassandra ile değerlendirirler, ilişkileri boyunca ilk kez tartışırlar. Onlar da bazı gerçekleri görmeye başlarlar. Sonra karşılıklı özür dileyerek ortamı yumşatırlar ve yatak odasına geçerler. Tam sevişirlerken dört tane Nazi askeri odayı basar ve Dolf’ü aşağıya indirip öldürürler. Kassandara’ya tecavüze kalkışıp kırbaçla döverler. Sabah olunca Kassandra olayları eşine anlatır ve Dolf’ü merak ettiğini söyler. Kocası ile konuşurlarken masada bulunan gazeteden sevgilisinin öldüğünü öğrenir. Bunalıma girer, yalnız başına kaldığı bir anda intihar eder geride gözü yaşlı iki çocuk, acılı bir eş ve parmağından hiç çıkarmadığı bir yüzük kalır. Ölüm sebebi ise narin vücudundan dolayı gazetelere grip olarak yansır.
Otuzlu yılların kargaşası içerisinde üstelikte Hitlerin hüküm sürdüğü bir dönemde böyle yasak bir aşk yaşamak zordu. Yaşadıkları büyük aşk trajik bir şekilde sona erer. Bu trajediden geriye kalan elmas yüzük ise geride kalan çocukların kaderini yeni yaşamlara ve aşklara taşır.
Walmar ve çocukları derin acılar içerisinde Kassandra’yı toprağa verirler. Günler geçtikten sonra Ariana (Walmar ve Kassandra’nın kızı) annesinin sürekli alış veriş yaptığı mağazaya gider. Gördüğü manzara ürkütücüdür. Sırf, annesi oradan alış veriş yapıyordu diye mağaza saldırıya uğrar. Eve gelince durumu babasına anlatır. Walmar zaten herşeyin farkındadır. Bu düşüncedeki insanların kendisine ve ailesine rahat bırakmayacaklarını bilmektedir. Çünkü eşi Kassandra Yahudi bir insanla aşk yaşamıştır.
Walmar’ın yakın bir dostu olan Max, kendisi Alman olmasına rağmen Yahudi düşmanlığı yüzünden eşini ve çocuklarını kaybetmiştir ve kendisi de hayati tehlike içerisindedir. Bir gün durum değerlendirmesi yapmak için yakın dostunun evine gelir, çaresizdir. Walmar onun İsviçre’ye kaçmasını önerir ve gerekli yardımı yapacağına dair söz verir.
Ariana babası ile konuşurken gördüğü Max’a aşık olur. Bu onun ilk aşkıdır ve Max’tan yaşı çok küçüktür. Gelişen bu aşk yüzünden Max’a kaçmak çok zor gelir. Büyük uğraşlardan sonra razı edilir ve Max İşviçre’ye kaçar.
Günler geçer Gerhard (Walmar ve Kassandra’nın oğlu) büyür ve askere gitme çağı yaklaşır. Savaşı ve Nazi akımını onaylamayan Walmar’ın oğlunu askere göndermeye hiç niyeti yoktur. Zaten oğlunu Nazilerin yaptıkları toplantılara çeşitli bahanelerle göndermemiş ve büyük tepki toplamıştır.
Artık Berlin’de kalmanın kendisi ve ailesi için zorlaştığını hisseden Walmar iki çocuğunu alarak İsviçre’ye kaçmaya karar verir. İki üç gün içerisinde oğlunun askere gitmesi gerekmektedir. Hemen harekete geçer, kızını şüphelenilmesin diye Berlin’de bırakır, oğlu ile İsviçre’ye kaçar. Planına göre İsviçre’den hemen dönüp kızını da kaçıracaktır. Ancak Walmar geri dönerken İsviçre sınırında öldürülür.
Ariana dönecek olan babasını beklerken üniformalı Nazi askerleri evi basarlar ve Ariana’yı sorgulamak üzere götürürler. Ariana ısrarla kardeşinin ve babasının nerede olduğunu bilmediğini söyler ama inandıramaz. Onu ceza evine atarlar. Birgün Ariana’ya tecavüz edilmek istenir. Teğmen Manfiret bu tecavüzü önler ve Ariana’yı evine götürür. Zamanla başlayan aşkın neticesinde evlenirler.
Bu arada savaş kızışır, Teğmen Manfiret cepheye çağrılır. Giderken Ariana’ya kendisinin dönemeyebileceğini izah etmeye çalışır. Bir tehlike anında Fransa’ya kaçmasını, orada tanıdığı olduğunu ve kendisine yardımcı olabileceğini söyler. Ariana günlerce bekler ve Manfiret’in öldüğünü öğrenir. Bunun üzerine Ariana Berlin’den Fransa’ya kaçar. Çok ağır şartlarda Paris’e ulaşmayı başarır. Oradaki adresi bulur. Dostları ona kendisinin yaşlandığını ve ilgilenemeyeceğini ama düzenlenen bir organizasyonla yeni dünyaya (Amerika) gitmesini sağlayacağını söyler. Amerika o dönemlerde mülteciler için en rahat yerdir.
Yorucu bir deniz yolculuğundan sonra Amerika’ya ulaşır. Günlerce yaptığı yolcuklardan dolayı narin bedeni yorgun ve hasta düşmüştür. Bir süre hastanede tedavi görür. Kendisi ile ilgilenen hemşire, Ariana’nın bakımını üstlenir ve evine yerleştirir. Ariana, bu ailenin yanına yerleşir. Oğullarından biri ölmüş olan aile, savaşın acılarını yakından biliyordur. Diğer oğullarından Paul ise o anda savaştadır ve yaralanmasından dolayı yakında dönecektir.
Eve dönen Paul ile Ariana arasında duygusal etkileşim başlar. Ama ikiside belli etmezler. Günlük kontrollerine giden Ariana’ya doktoru hamile olduğunu söyler. Bu çocuk eski eşi Manfiret’e aittir. Doktoru Ariana’ya, Paul’le hemen evlenmesini tavsiye eder. Böylelikle doktor, Paul’ü çocuğun kendisine ait olduğu ve erken doğum olduğu konusunda kandıra bileceğini söyler. Ariana zaten zor durumdadır. O evden ayrılırsa sığınacak bir yeri de yoktur. Birazda Paul’e duyduğu aşkının etkisiyle bu evliliği kabul eder. Ancak Ariana bir Almandır ve Yahudi olan Paul’ün ailesine bunu söylememiştir. Onu Yahudi zannederler. Bir gün eski eşinin fotoğraflarını karıştırırken Paul tarafından yakalanır. Eski eşinin Nazi işaretli askeri üniformasını görünce çileden çıkar. Ariana herşeyi açıklar ve boşanırlar.
Bu arada savaş biter ve mülteci durumundaki Almanlar büyükelçiliklere başvurarak eskiden sahip olduğu malları elde etme yada tazminat alma hakkını kazanırlar. Bunun için büyükelçiliğe gittiğinde Max’la karşılaşırlar. Büyük bir sevinç duyar. Onunla yıllardan sonra evlilik yapar. Bu arada Noel adı verdiği oğlu büyümüş ve Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Mezuniyet töreninde annesini Tommy adlı bir kızla tanıştırır ve ciddi düşündüğünü belirtir.
Ariana, Tommy’nin soy isminin eski kocası Paul’le aynı olduğunu anlar ve beyninden vurulmuşa döner. Ama hiçbir şey hissettirmez. Sonraki konuşmalarında Tommy’nin Paul’ün kızı olduğunu anlar. Oğlu ile konuşur ve durumu anlatır. Paul’ün Alman düşmanı olduğunu, bu ilişkiye izin veremeyeceğini anlatmaya çalışır. Ama başarılı olamaz. Noel, gidip kızın babası ile konuşur razı edemez. Ariana sırf oğlunun mutluluğu için Paul’ün bürosuna gider ve böyle ırkçılığın ayrımcılığın artık bittiğini, bitmesi gerektiğini, kendilerinin bu sebepten dolayı nice acılar çektiklerini anlatır ve Paul’ü bu evliliğe razı eder. Noel ve Tommy evlenir. Ariana annesinden hatıra kalan iki yüzükten elmas olanı gelinine hediye eder. Balayı için Tommy ve Paul Paris’e arkadaşlarının yanına gider.
Noel ve Tommy Paris’te arkadaşlarına misafir olurlar. Orada Gerhard adlı bir adamın dikkatini Tommy’nin parmağındaki yüzük çeker. Gerhard Gaddon İsviçre’den Paris’e geçmiş, burada antikacının yanında çalışmış ve patron öldükten sonra kızıyla evlenmiş bir şahıstır. Antika dükkanı ona kalmıştır. Gerhard Gahtton olan isminide Alman düşmanlığından dolayı Gerard’a çevirmiştir.
Tommy bu yüzüğü kayın validesinden aldığını ve bir adet daha olduğunu söyler. Gerard adresini alır ve Amerika’ya gider Ariana’yı bulur ve büyük bir özlemle sarılırlar.
Roman Hitler dönemi Almanya’sında geçen trajik bir aşk konusunu işlemektedir. Özellikle dil, din, ırk ayrımcılığının yapıldığı bir dönemde aşkın gücünü vurgulamaktadır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların özel fikirlerini yansıtmaktadır.
duygusal yaşamak iyidir hocam.
yüzük olayı biraz karmaşık. insanın kafasını karıştıran bir araç. yine de kafayı takmamak lazım….
aman canım kadınlarda yani bizler de erkeklerin canına okuyoruz. hızlı ol derler yüzümüzü asarız, anneme gidelim derler olmadık kavgaları çıkartırız. eeee, ne ekersen onu biçersin…
erkekler hep hassas olalım diyorlar ama belli bir zamandan sonra tık yokkkkkk….
yüzük hassas konulardan biridir. dikkatli olmak lazım…