DAVRANIŞ HAKKINDA ÖNEMLİ GENEL YAKLAŞIMLAR Ve YAPILAN AÇIKLAMALAR

DAVRANIŞ HAKKINDA GENEL YAKLAŞIMLAR

     Davranış geçmişten bu güne pek çok yaklaşım tarafından ele alınmıştır. Bunlar:
 
     Nörobiyolojik yaklaşım, eylemlerimizi bedenin içinde, özellikle de beyin ve sinir sisteminde oluşan olaylarla ilişkilendirir. Her davranışın temelinde son derece karmaşık sinirsel süreçler yer almaktadır (Cüceloğlu, 1997:26-27).

 Beyinde oluşan sinirsel süreçler belirli bir düzen izleyerek kaslara geçer ve gözlenebilen davranışlar halinde dışa yansır (Atkinson,1999:32). İnsan beyninin son derece karmaşık bir işleyiş düzeni olması ve araştırmaların deneysel olarak yapılamaması, davranışın nörobiyolojik temelleri üzerindeki bilgilerin oldukça sınırlı kalmasına neden olmuştur. Buna karşılık bireyin davranışını, davranışın içinde oluşturduğu çevre koşullarıyla açıklamaya çalışan davranışsal yaklaşım ortaya atılmıştır (Cüceloğlu, 1997:27).
    
     1920’lerde Amerikalı psikolog James B. Watson, zihinde olup biten düşünce ve duygularla hiç ilgilenmeden, bireyin gözlenebilen davranışlarını incelemeyi amaçlayan davranışsal yaklaşımı önermiştir (Cüceloğlu, 1997:28). Davranışsal yaklaşım, yalnızca organizmanın gözlenebilen ve ölçülebilen dışsal faaliyetleriyle ilgilenmektedir (Atkinson,1999:32). “Uyarıcı-davranış kuramı” adıyla da anılan davranışçı yaklaşım, tek bir tema -öğrenme- çevresinde düzenlenmiştir (Gençtan, 1988:67). Uyarıcının cinsi, şiddeti ve tekrarı ile davranışın türü, kuvveti ve frekansı arasındaki ilişkiyi inceler. Ayrıca, davranışı pekiştiren ödüllendirme koşullarını da ele alır (Cüceloğlu, 1997:28). Uyarıcı- davranış psikolojisi organizmanın içinde olup biten biyolojik veya bilişsel süreçlerle ilgilenmez. Amacı çevredeki uyarıcı koşullarla, ortaya çıkan davranış arasındaki ilişkiyi incelemektedir (Cüceloğlu, 1997:28). Davranışçı yaklaşım kökenini Rus fizyoloğu İvan Pavlov’un (1849-1936) çalışmalarından almış, sonradan üç Amerikalı psikolog J.B. Watson (1878-1958), E.L. Thorndike (1874-1949)  ve Skinner (1904) tarafından geliştirilmiştir (Gençtan, 1988:67).
    
     Pavlov klasik şartlanmayı ortaya koymuştur. Thorndike ise etki kanunu ve egzersiz kanunu gibi bir takım kanun ve kuralları belirlemiştir. Bu yönde geliştirilen çalışmalar sonucu Thorndike gibi B.F. Skinner de davranışçı psikolojiye bazı yeni temel kavramlar katmışlardır. Thorndike (1913) ödüllenmeyle sonuçlanan tepkilerin güçlendiğini ya da öğrenildiğini, olumsuz sonuçlar yaratan tepkilerin ise giderek zayıfladığını ya da söndüğünü gözlemlemiş ve dolayısıyla, insan davranışlarının ödül ve ceza sonucu oluştuğuna inanmıştır. Daha sonraları Skinner (1953), davranışın en önemli belirleyicilerinin organizmanın dışındaki olaylar olduğunu ve bu olayları değiştirmekle davranışlara istenilen yönün verilebileceği görüşünü öne sürmüştür (Gençtan, 1988:68).
     
      Davranışçı psikolojinin öncüsü olarak bu yüzyılın başlarında Watson, geliştirdiği kuramla psikoloji düşünce üzerinde ne denli önemli bir etki yarattı ise son yirmi yıl içinde de B.F. Skinner, görüşleriyle aynı oranda önem kazanmıştır (Gençtan, 1988:68). Watson, davranışın psikolojinin tek inceleme konusu olduğunu ileri sürmüştür. Daha önceleri psikoloji ile ilgili veriler geniş oranda içebakış biçimindeki kişisel gözlemlerden oluşuyordu Skinner, uyaran- davranım psikolojisi, bu karşılıklara neden olan ödül ve cezalar ile ödül ve ceza örüntülerinin değiştirilmesiyle elde edilen davranış değişikliklerini incelemiştir (Atkinson,  Atkinson & Hilgard, 1995:468). Skinner’in çalışmalarındaki temel varsayım, davranışın yasalar gereğince işlendiğidir. Skinner de Freud gibi davranışların yaşam boyunca yinelediğine inanır. Üstelik, Freud’dan öteye giderek, bu özelliğin toplum için de geçerli olduğunu savunur. İnsanın belirli amaçlara sahip, özerk bir varlık olduğu biçimindeki inançları kuşkuya düşürecek ve esnan davranışına gerekircilik ilkesinin egemen olduğuna inandıracak görüşler ortaya koyar. Bir insan önemli suçlar işleyebilir, bir diğeri insanlığa yararlı işler görebilir. Her iki tür davranış da bazı etmenlerin birbirlerinin ayrı biçimde etkilemeleri sonucu oluşur. Bir başka deyişle, kişinin davranış dış dünyanın doğrudan bir ürünüdür ve bu ürünün oluşumunda belirli yasalar geçerlidir. Böyle bir inanç, davranışı denetleyebilme olanağını da tanımış olur, önemli olan bireyin içinde bulunduğu koşullarda değişiklik yaratabilmektir (Gençtan, 1988:69).
     
     Fonksiyonalizm (İşlevselcilik), William James, James B. Angell ve John Dewey gibi Amerikan filozoflarının ve eğitimcilerinin oluşturduğu ekoldür. Fonksiyonalistler, yapısalcıların görüşlerine karşı çıkmışlar ve onlara göre bilincin ne olduğundan çok, ne için olduğunu bilmek önemlidir. Yani bilincin amacı ve işlevini bilmek asıl amaç olmalıdır. Bunlara göre, insan davranışlarını anlamak için sadece bilinç olaylarını çözümlemek yoluyla incelemek yeterli değildir. Bilinç incelenmelidir ama bunun yanında insanın çevresine uyumunda yardımcı olacak, öğrenme gibi duyum davranışları da incelenmelidir. İşlevselcilik davranışı, çevreye uyum süreci olarak tanımlamıştır. Bu ekolün amacı algılama, düşünme, duygulanma gibi içsel eylemlerin, hayatta karşılaşılan çeşitli problemlerin çözümlenmesine nasıl yardım ettiğini açıklamaktır (www.turkpsikologlardernegi.com).
     
      Bilişsel yaklaşım, insanı edilgen bir yaratık olarak değil, algılayan, uyarıcıları işleyen, anlamlandıran etken bir sistem olarak görürler. Onlara göre, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik, insanın gelen uyarıcıları işleyebilme, anlamlandırabilme yeteneğidir. Bilişsel oluşumlar deyince akla algılama, bellek ve düşünme gibi zihinsel bilgi işlem süreçleri gelir. Bu süreçleri kullanarak birey çevresi ve kendi hakkında yeni bilgiler edinir, eski olayları hatırlar, ortaya çıkan sorunları çözer ve gelecekle ilgili planlar yapar. Bireyin davranışlarını, onun toplumu ve kendini algılama şeklini, inançlarını ve tutumlarını bilmeden açıklanamayacağını savunur (Cüceloğlu, 1997:29).
     
      Sigmund Freud tarafından ortaya atılan psikoanalitik yaklaşım, insanoğlunun doğuştan getirdiği iki temel kuvvetli eğilim olan cinsellik ve saldırganlık üzerine odaklanır. Freud’a göre, toplum tarafından hoş karşılanmayan cinsellik ve saldırganlık duyguları bilinçaltına itilirler, çünkü bu tür düşünce ve istekleri sürekli bilinçte tutmak bireyde gerginlik ve rahatsızlık yaratır. Birey, bilinçaltına itilen arzuların farkında olmamasına rağmen, onlar bireyin davranışlarını ekilemeye devam ederler. Psikoanalitik yaklaşım, dil sürçmesi, unutmalar, hatalar ve buna benzer davranışları bilinçaltındaki isteklerin ifadesi olarak kabul eder (Cüceloğlu, 1997:30). 
     
      Ego Psikanalistleri olağan insan davranışlarını incelerken bunların tümünü, korku, kızgınlık, cinsel istek gibi içgüdüsel dürtülerle açıklamanın yanıltıcı bir yaklaşım olduğu kanısındadırlar. Onlara göre, davranışlar içgüdüsel dürtülerden başka nedenleri, örneğin bazı öğrenme süreçlerin de içerir. Ego psikoanalistlerine göre davranışlar iki grupta toplanabilir: Dürtüsel davranışlar ve nedene bağlı davranışlar. Dürtüsel davranışlar, dış etmenler ya da bedensel uyaranlar olmaksızın “kendiliğinden ortaya çıkan” davranışlardır. Nedene bağlı davranışlar ise, bir kaza ya da yaralanma gibi fiziksel ya da bir diğer insanın eleştirisine uğrama gibi toplumsal durumlara gösterilen tepkilerdir (Gençtan, 1988:58).
      
      Fenomelolojik yaklaşım, kişinin  öznel deneyimleri ve kendini gerçekleştirmeye yönelik güdülenmesi üzerinde yoğunlaşır (Atkinson,1999:32). Bireyin davranışlarını anlayabilmek için, onun kendine özgü algılayışlı ve yaşantısını bilmek gerektiğini savunur. Bireyin davranışını ne çevre koşulları ne de organizmadaki biyolojik dürtüler, istekler, gereksinimler belirler. Bireyin davranışını biçimlendiren en önemli etken, onun kendini ve çevreyi o andaki anlamlandırış biçimi, başka bir deyişle, bireyin o andaki fenomenidir (Cüceloğlu, 1997:32).
     
      Varoluşçu psikoloji ve fenomenolojik çözümlemenin, davranışın nedenlerini açıklamak yerine, içinde bulunulan anda yaşanılanları anlamaya çalıştığından söz edilir ve “insanın duygu ve davranışlarını, dış çevreden ve bedenin içinden gelen uyaranlar oluşturur” biçimindeki ayrımı kabul etmezler (Gençtan, 1988:63).
     
Gestaltçı Yaklaşım, Max Wertheimer, Kurt Kofka, Kurt Lewin gibi Alman psikologlarından oluşan psikoloji ekolüdür. Gestalt psikolojisinin temsilcileri davranışların bir bütün olduğunu, bunun parçalara ayrılamayacağını savunmuşlardır. Gestalt psikolojisine göre parçaların bir bütünlük içinde anlam kazanması önemlidir. Örneğin bir tablo, tuval, boya ve renklerin toplamından çok daha farklı bir şeydir. Tek tek anlamı olmayan parçalar bütünlük halinde anlam kazanır ( www.turkpsikologlardernegi.com)
      Hümanist (İnsancı) Yaklaşım, çağdaş bir psikoloji akımıdır. Kurucuları Gestaltçılardan etkilenmiştir. Varoluşçu felsefe akımının görüşlerini benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın öncü ve temsilcileri Rogers, Maslow, Sartre, Charolette Bühler, Frankl, Binswagner’dir. Bu yaklaşıma göre bireyin yaşantıları içindeki duygu ve düşünceleriyle kendine özgü bir dünyası vardır. İnsan kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi sorumludur. Hayatı kendisi için yaşamaya değer, anlamlı bir hale getirmek kişinin kendisine düşer. Geçmiş ya da gelecek değil, içinde yaşanılan an önemlidir. İnsan için bilim amaç değil, ancak araç olabilir. İnsanı tanırken dogmatik görüşlerden kaçınmak gerekir. İnsan davranışlarını denetim altına almak yerine, daha çok özgürlüğe yer verilmelidir. Psikolojinin amaçlarından biri insan davranışlarını kontrol etmektir. Oysa Hümanistik yaklaşımda olanlar, psikolojik kontrolün insanlığın zararına kullanılabileceği inancındadırlar. Örneğin, iyi insan yetiştirmek doğru amaç gibi gelebilir. Ancak bu konuda çok çeşitli görüşler ortaya atılabilir (Gençtan,1988:66-67). 
Kaynakça
Akinson, Rita L, Psikolojiye Giriş, (Çev:Yavuz Alogan), Arkadaş Yayınları, Ankara,1999, Gençtan, Engin, “Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davranışlar”, Evrim Matbaacılık, İstanbul, 1998
– Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranış. Remzi Kitabevi: İstanbul, 1999
– Yaklaşımlar. (18/11/2006). turkpsikologlardernegi

Yorumunuzu Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir