DUYGUSAL ZEKA (EMOTİONAL INTELLİGENCE)
“Başarının sırlarından birisi de duyguları bilincin kontrolü altında tutabilmektir”
Duygusal Zeka; duyguları zamanında üretebilme, yaşatabilme, denetim altında tutabilme ve başka bireylerle sağlıklı duygusal iletişime (empati) girebilme
yeteneğidir.
Bir başka deyişle; D.Z. aklın kendisini ‘his bombardımanları’ndan koruması ve duyguları gerektiği yerde bastırma gücünü gösterebilmesidir.
Çoğunlukla, duygusal zeka ile sezgisel zeka birbirine karıştırılmaktadır.
“içime doğdu, bu iş olacak” dedirten şey sezgisel zekadır ve genellikle altıncı his, önsezi (intuition) ya da telepati gibi isimlerle anlatılır. Bunlar;
bilinçli bir düşüncenin ürünü olmayan ve zihinde kendiliğinden beliren birer ani ‘bilme’ işidir. Bu bilişte mantık, bilimsellik ve rasyonellik aranmaz.
Çünkü; önsezi, düşünce kurallarının etkisi ve güdümü altında değildir. “Herkes doğal olarak öfkelenebilir. Bu kolaydır. Kolay olmayan şey; doğru zamanda,
doğru amaçla, doğru şekilde ve doğru kişiye ya da olaya karşı öfkelenmektir” ifadesi; duygusal zekanın bir bölümü hakkında bize bir kanaat vermektedir.
Burada öncelikle aralarında küçük anlam farkları (nüans) olan üç sözcüğe açıklık getirmek gerekmektedir.Bunlar his, duygu ve heyecandır.
His (feeling); herhangi bir şeye karşı zihinde veya bedende oluşan ve yoğunluğu yüksek olmayan bir duygusal tepkinin farkına varma işidir (awareness). Örneğin;
bir ayağı topallayarak yürüyen bir kediye duyulan acıma hissi, farkına varılan böylesi bir duygusal tepkidir. Duygu (emotion); farkına varılan bir hissin
kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarılmışlık hali (arousal) oluşturmasıdır. Korku, üzüntü, aşk gibi…
Heyecan (excitement); duyguya oranla daha kısa süreli ama daha yoğun ve şiddetli bir uyarılmışlık halidir. Yani; çabuk gelip geçen şiddetli duygudur. “Yüreğim
ağzıma geldi!”, “Kan beynime fırladı!” veya “Kendimi zor tuttum!” ifadelerindeki şiddetli duygusal haller heyecan kategorisine girerler.Vücudun sadece
bir organını veya bölgesini uyarmak gereksinimi ortaya çıktığı zaman, beyin o organa bir sinirsel sinyal (impulse) gönderir ve bu bir refleks hareketi
yaratır. Fakat beyin bedenin tümünü uyarma ihtiyacı hissettiği zaman, bu işi bir sürü sinyal göndererek, zahmetli bir şekilde yapmaz. Hangi duygu veya
refleks uyandırılacaksa, o duyguyu gerçekleştirecek hormonları üreten salgı bezlerine bir sinyal gönderir ve hormonlar hemen üretilip kan dolaşımına akıtılırlar.
Böylece en geç 6 saniye içinde o hormonun istediği şekilde bir duyguya kapılırız. Heyecanlanma gerektiği zaman ise hem hormonlar hem de sürekli sinyaller
kullanılır. Duygusal zekanın içeriği henüz tam olarak anlaşılamamıştır ve hatta tanımı bile henüz bilimsellik kazanmamıştır.
Fakat duygu derken nelerden söz edildiğini açıklığa kavuşturmak ve hafızalarımızı tazelemek bakımından aşağıdaki listeye bir göz atmak yerinde olacaktır:
· Sevgi (çocuk, aile, dost, millet, insan, Tanrı sevgisi gibi…)
· * Aşk ( cinselliğin ve platonik romantizmin doğurduğu sevgi)
· * Şehvet (cinsel dürtüleri bastırma isteği)
· * Utanma (masumiyet ya da şerefsizlikten doğan…)
· * Acı (yürek acısı, buruk acı…)
· * Hırs/İhtiras
· * Gurur/Övünç
· * Kuşku/Vesvese
· * Alınma/Küsme
· * Panik/Şok
· * Hayranlık/Gıpta
· * Mutlu olma
· * Mutsuz olma
· * Tatmin olma
· * Kendini aşağı hissetme
· * Kendini üstün hissetme
· * Zevk alma
· * Hüzün duyma
· * Üzüntü
· * Sevinç
· * Öfke
· * Cesaret
· * Korku
· * İsyan
· * Kıskançlık
· * Suçluluk
· * Pişmanlık
· * Şefkat
· * Arzu
· * Minnet
· * Ümit
· * Ümitsizlik
· * Hınçlanma
· * Bıkkınlık
Beynimizde, Hipotalamus denen, nohut büyüklüğünde bir “duygu merkezi” bulunmaktadır. Bu merkez, bedenin psiko-fiziksel faaliyetlerini düzenleyen ve “Endokrin
Sistemi” denen bir hormonlar sistemine bağlı olan salgı bezleri ile sıkı bir işbirliği içindedir. Hipotalamus, bu salgı bezlerinin gerekli hormonları ürettikten
sonra hedef organlara gönderilmelerinde önemli bir rol oynar. Troit bezi, Hipofiz bezi, Epifiz bezi, Pankreas, testisler, yumurtalıklar ve diğer birkaç
organdan çeşitli hormonlar salgılanır. İşte bu hormonlar sayesinde ve vücuttaki bazı fizyolojik fonksiyonlar sonucu hislenir, duygulanır ya da heyecanlanırız..
Duygulanmamızı sağlayan bir başka neden de beynimizin ürettiği “nörotransmiter” denen kimyasallardır. Bunların bazıları eroin, kokain, esrar, ekstasi veya
alkol ile eşdeğer etkiler oluştururlar.
Duygu dediğimiz şey ‘kültürel kutsallaştırma’ yüzünden pekçok insanın yanlış bir inanca kapıldığı gibi kalbe yerleştirilmiş, manevi bir oluşum değildir.
Aksine tamamen maddi ve bedensel bir olgudur. Hormonların bedenimizde ve beynimizde ortaya çıkan etkileridir.
İşte duygusal zeka; tüm bu duygular çerçevesinde, bilinç ile hisler arasındaki pozitif etkileşim süreci olarak ele alındığında, bu çağda başarılı bir yaşam
için geliştirilmesi gereken önemli bir zeka türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zeka türünü ölçebilecek testler henüz ortaya çıkmamıştır. Fakat, kimbilir
“Ne soğuk insan!” ifadesiyle suçladığımız kişiler, belki de ortalamanın üstünde bir duygusal zekaya sahip kişilerdir..
Duygusal zeka (olgunluk) nedir? (II)
Geçen haftaki yazımızda Daniel Goleman’ın ‘‘Duygusal Zeka’’ adlı kitabıyla geniş toplulukların ilgisini çeken kavramın, iş hayatının bugün gerektirdiği
yönetim tarzı sırasında karşılaşılan zorluklara cevap olduğunu yazmıştık. ‘‘Duygusal Zeka’’ kitabını okuduğum zaman, yirmi yıla yakın bir süredir verdiğimiz
seminerlerde ‘‘olgunluk’’ kavramıyla açıklamaya çalıştığımız özelliklerin sınırlarının nispeten daha iyi çizilmiş olduğunu gördüm.
Çeşitli kaynaklarda bu ana kavram altında toplanan özelliklerin zaman içinde birçok kişinin zihnini karıştırdığına ve yeni soru işaretleri oluşturduğuna
tanık oldum. Bu sebeple bu yazımızda bizim kültürümüzde ‘‘olgunluk’’, Goleman’ın kitabındaki ‘‘duygusal zeka’’ kavramının bileşenlerini açıklayarak okuyucularımızın
zihinlerine berraklık getirmeyi amaçladık.
Geçen hafta, insanların sahip olduğu zekanın onların işe alınmalarına sebep olurken, duygusal olgunluklarının ise işlerinde yükselmelerine imkan sağladığını
yazmıştık. Yapılan araştırmalar, zekanın başarıyı %20 etkilemesine rağmen duygusal zekanın iş, aile ve sosyal hayattaki başarı konusunda belirleyici olduğunu
ortaya koymaktadır. Zeka, oldukça zor değişen bir değişken olmasına karşılık, duygusal olgunluğun geliştirilmesinin mümkün olduğu bilinmektedir. Zeka,
bireysel temele dayanan işler yapan ve hiyerarşik sistemde çalışanlar için önemli bir değer iken, duygusal zeka ekip çalışması gerektiren ortamda ‘‘olmazsa
olmaz’’ bir özelliktir.
Duygusal zeka, esas olarak iki yetkinliğin bileşkesidir. Bu yetkinliklerden birincisi ‘‘kişisel yetkinlik’’, ikincisi ‘‘sosyal yetkinlik’’tir.
KİŞİSEL YETKİNLİKLER
1. Kendiyle ilgili farkındalık: Kişinin kendi iç dünyasını tanıması, tercihlerini yapabilmesi, sahip olduğu kaynakların ve gücün farkında olması.
a) Duygusal farkındalık: Kişinin kendi duygularını ve bunların doğurduğu sonuçları farketmesi, bunları dile getirmesi.
b) Kendini değerlendirme: Kişinin kendi gücünü ve zayıflıklarını bilmesi, sınırlarının nereden geçtiğini farketmesi ve bunu kabullenmesi.
c) Özgüven: Kişinin yetkinliklerinin farkında olması ve bu yetkinliklerle ‘‘değerli olduğuna’’ inanması.
2. Kendini yönetme: Kişinin sahip olduğu dürtüleri, istekleri kontrol etmesi ve yönlendirmesi.
a) Kendini kontrol: Kişinin dürtülerini ve içinden gelen olumsuz duyguları kontrol edebilmesi; olumsuz duygularla başaçıkabilmek, duygusal olgunluk açısından
çok önemli bir ölçüttür ve ayrı bir yazının konusudur.
b) Güvenilirlik: Ahlaklı, dürüst ve tutarlı olmak. Bu kavram Türk kültüründe ‘‘özü sözü bir’’ deyişiyle fade edilir.
c) Esneklik: Kişinin beklenmedik durumlara ve değişikliklere uyum sağlayabilmesi. Bu özellik stresle başaçıkma becerileri açısından da temeldir.
d) Yeniliklere açık olmak: Kişinin yeni bilgi, yaklaşım ve fikirlerden rahatsızlık duymaması.
e) Kontrol odağı içerde olmak: Kişinin ortaya çıkan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, başkalarını suçlamak yerine kendini sorgulaması. Bu özellik,
içselleşmiş sorumluluk anlayışının temelini teşkil etmektedir.
3. Motivasyon: Kişinin amaçlarına ulaşmak için duygularını yönlendirebilmesi.
a) Başarı yönelimi: Kişinin mükemmellik düzeyine ulaşmayı hedeflemesi ve sürekli gelişim çabası içinde olması.
b) Bağlılık: Kişinin içinde bulunduğu ekibin ve işletmenin amaçlarından ve hedeflerinden heyecan duyması.
c) Girişimcilik: Kişinin fırsatları farketmesi ve zorlukları fırsata dönüştürmek için harekete geçmesi.
d) İyimserlik: Kişinin engeller ve güçlükler karşısında amacını izlemek konusunda kararlı olması.
SOSYAL YETKİNLİKLER
1. Empati: Kişinin başka insanların duygularını, ihtiyaçlarını ve kaygılarını anlayabilmesi. Bu yetkinlik Türk kültüründe ne yazık ki en alt düzeyde mevcuttur.
a) Diğer insanları anlamak: Kişinin başka insanların duygularını ve bakış açılarını farketmesi, bu konuda duyarlılık geliştirmesi ve onların kaygılarıyla,
yargılamadan ve savunmaya geçmeden samimi olarak ilgilenmesi.
b) Başkalarını geliştirmek: Kişinin birlikte çalıştığı insanların ihtiyaçlarını farkedip onları becerileri ölçüsünde geliştirmesi. Bu özellik, bir yöneticinin
yönlendirme ve yol gösterme (coaching) becerisinin temelini oluşturur.
c) Hizmete yönelik olmak: Kişinin iç ve dış müşterilerinin ihtiyaçlarını farketmesi, karşılaması ve onları memnun etmekten mutluluk duyması. Bu yetkinlik,
hizmet sektöründe çalışanlar için temel özelliktir.
2. Sosyal beceriler: Kişinin başka insanların davranışlarını kendi istediği yönde yönlendirebilmesi. Bizim kültürümüzde yaygın olan ‘‘tuttuğunu koparmak’’
yerine, istediklerini ‘‘zorlamadan ve zorlanmadan’’ elde etmesi.
a) İletişim: Kişinin karşısındaki kişiyi anlamak için dinlemesi ve karşısındaki kişiyi ikna etmesi için mesajın, üslubu kadar önemli olduğunun farkında
olması.
b) Etki yaratma ve etkileme: Kişinin karşısındaki kişi veya grupta istek uyandırıp heyecan yaratması.
c) Çatışma çözümü: Kişinin anlaşmazlıkları müzakere ederek ve uzlaşarak çözüme yönelmesi.
d) İşbirliği: Kişinin başka insanlarla ortak amaçlar doğrultusunda işbirliği yapmaktan zevk duyması.
e) Ekip çalışmasına yatkınlık: Kişinin bir grupla birlikte olduğu zaman ortak amaçlar doğrultusunda sinerji yaratacak bir çalışmaya girebilmesi.
f) Liderlik: Kişinin başka insanları ikna etmesi, ilham vermesi, heyecan yaratması ve harekete geçirmesi.
g) İlişki kurmak: Kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde anlamlı ve doyumlu ilişkiler kurması, gündelik ilişkilerde insanlarla ilişki kurmak ve geliştirmek
konusunda zorluk çekmemesi.
h) Gücün farkında olmak: Kişinin içinde bulunduğu çevredeki güç sahipleriyle ilişkisini sağlıklı biçimde düzenlemesi. Gerektiği durumlarda uyum göstermesi,
karşı çıkması gerektiğine inandığı durumlarda mücadelesini stratejik bir temelde sürdürmesi. Yetkinlikler açısından bakıldığında bu özelliğin karşılığı
‘‘kurumsal haberdarlık-organizational awareness’’tır.
Bu özellikler işletme literatüründe yumuşak beceriler (soft skills); planlama, karar verme, organize etme gibi beceriler ise sert beceriler (hard skills)
olarak tanımlanır. Yirmibirinci yüzyılda kuruluşların başarısı, yöneticilerin ikincil kabul edilen becerilerindeki başarısına bağlı olacaktır.
Bir başka deyişle ikincil beceriler, birincil becerilerin yanında olacak ve onlar kadar önemli kabul edilecektir. Çünkü yirmibirinci yüzyılda bir kurumun
başarısı, sadece çalışanlarının değil, aynı zamanda ‘‘kurumun’’ duygusal zekasına bağlı olacaktır.
Sitenizdeki hemen hemen tüm kategoriler altındaki yazıları inceledim. Gerçekten yazıların çoğunluğu özenle seçilmiş. Başarılarınızın devamını dilerim…
bunların matematiksel zeka sezgisel misical onlar lazm
sonunda aradığım şeyi buldum çok sağol ya
konuların bazıları işime yararlı ama hoca kabul edermi belli degil 🙂