KÖY-KENT PROJESİ BİR FANTEZİ OLARAK KALMAMALIYDI
Doç. Dr. Mehmet Ali TESBİ
Ülkemizde köylerden kente ekonomik yönlendirmeden yoksun, plansız-programsız bir göç olgusu yaşandığı, bu göçün kentleri de sorunlar yumağı haline getirdiği
herkesçe görülmekte ve bilinmektedir.
Bir yerleşim biçimi olarak Atatürk döneminde 1932 yılında hazırlanan Birinci Sanayi Planı’nda “İdeal Cumhuriyet Köyü” adı altında köylerin kentleştirilmesini
öngören kapsamlı bir kırsal yerleşim projesi hazırlanmıştır. Bu projede zamanın koşulları içinde tarım arazilerinin düzenlenmesinden köy gübreliği ve hayvan
mezarlığı oluşturulmasına; değirmen ve fabrika yapımından konuk evi, çocuk bahçesi ve öğretmen evi yapımına, panayırdan köy gazinosuna kadar her türlü
tarımsal, ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel altyapı yer almaktadır.
Cumhuriyetin kazanımlarını kırsal kesime etkin biçimde ulaştırabilecek ve kırsal kalkınma için etkili olabilecek bu projenin uygulanmasında ne yazık ki
süreklilik sağlanamamıştır.
Daha sonra siyasi partilerin kırsal kalkınma modellerinde Pilot Köy, Örnek Köy, Tarım Kentleri ve Merkez Köyleri projesiyle karşılaşıyoruz. Değişik adlar
adı altındaki bu projeler, sosyal ve kültürel hizmetleri merkez ve çevre köylere düşük bir maliyetle ulaştırmayı amaçlamaktadır.
Bu kavramların yerini 1969 yılında, “kalkınma köyden başlayacak” sloganıyla özdeşleşen KÖY-KENT adı altında daha iddialı bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma
projesine bıraktığını görüyoruz. KÖY-KENT projesi yukarıdan aşağı olan kalkınma yöntemi yerine, tabandan yukarıya doğru bir kalkınma yöntemini ve mekansal
planlamayı, kooperatifler aracılığı ile kırsal kesimde yeni bir üretim sisteminin oluşturulmasını ve kırsal sanayinin kurulmasını öngörmektedir. Proje,
bu sayede köylerden kentlere olan kontrolsüz göçü de önleyecektir.
1978 yılında, Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı’nın Van’ın Özalp İlçesi Dorutay köyü ve çevresindeki 13 köyde ÖZALP KÖY-KENTLER demeti projesi, Orman
Bakanlığı’nın Bolu’nun Mudurnu ilçesinde merkezi nitelikli ve tek geçim kaynağı orman ürünleri olan Taşkesti köyünde bir kereste entegre tesisini merkez
ve çevredeki 16 köy tarafından kurulan kalkınma kooperatifi ile birlikte kurması iki pilot KÖY-KENT uygulamasını oluşturmuştur.
İki ayrı bakanlık tarafından yürütülen ve eşgüdümden yoksun bu iki uygulamanın değişik nedenlerle (gerekli çalışmalar yapılmadan uygulamalara geçilmesi,
iktidar değişikliği gibi) başarısızlıkla sonuçlandığını görüyoruz.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce 1998 yılına gelindiğinde Diyarbakır-Bismil Çeltikli ve Hatay-Hassa-Gülpınar’da bölgedeki göçerlerin yerleşik hayata
ve teknik hayvan yetiştiriciliğine geçmelerini amaçlayan iki ayrı merkez köy uygulaması başlatılmıştır.
Bu alanda en son örneği, Başbakan Bülent Ecevit’in Kasım 2001’de Ordu’nun Mesudiye ilçesinin Çavdar köyünde bazı altyapı ünitelerinin açılışını yaptığı,
9 köyün birleşmesiyle somutlaşan KÖY-KENT projesi oluşturmaktadır.
Gerçekte bir kırsal alan dönüşüm ve kalkınma modeli olarak KÖY-KENT projesi, kırsal alanda devlet-köylü işbirliği ile kırsal sanayinin kurulmasını sağlayan
ve büyük metropollere plansız-programsız büyük göçleri sınırlandıran, ekonomik olduğu kadar sosyal, eğitimsel ve kültürel boyutlarıyla da tipik örnek uygulamaları
oluşturmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası yönetiminden yapılan, köy-kentlerin bir kırsal kalkınma modeli olarak benimsendiğine ve yaygınlaştırılması için finansman
sağlanacağına dair açıklamalar, kırsal kalkınma bağlamında olumlu bir işaret olarak algılanmaktadır.
Yeterli gelirden yoksun ve işletmesi sürekli parçalanan çiftçi, kırsal sanayi köylere götürülerek kalkındırılmadıkça, göç olgusuyla şehirlerin köyleşmesi
ve gecekondulaşması da kaçınılmazdır.
Köylerin kentleştirilmesinin evrensel önemi ve 2001 yılı itibariyle ülkemizde 35 bin 109 köyün bulunduğu gerçeği dikkate alınırsa, Cumhuriyetin değerlerini
kırsal kesime ulaştırabilecek böyle bir projenin bu denli ihmal edilmesi düşündürücüdür.
Atatürk’ün başlattığı fakat tüm yurda yaymak için ömrünün yetmediği, her yere eksik, yarım ve yüksek maliyetli hizmet anlayışı yerine merkezi bir yerde
tam ve ucuz maliyetli hizmet verme, kır ve kent arasındaki yaşam koşulu ve gelişmişlik farklarını ortadan kaldırma, kırsal sanayii kurma ve tarımdaki fazla
nüfusu yerinde istihdam etme/ iç göç hareketini sınırlama ve sağlıksız kentleşmeyi önleme anlayış ve uygulamaları son yıllarda önemini daha fazla hissettirmeye
başlamıştır.
Çok güzel bir yazı. Atatürk’ ün fikirlerinin ışığını kullanılmaması bi okadar iç karartıcı. Bir an önce saçmasapan avrupa ortodoğu ve her türlü gereksiz polemiklerden kurtulup bu projelerin hayata geçirilmesi gerekli. Atatürk vatanın asıl sahiplerinin köylüler olduğunu söylerken çok doğru bir tespit yapmıştı. Ancak şu an görüyoruzki ne köylünün elinde mal var nede köylerde köylü var.
moden bir köykent te yaşamak her köylu nun hayalidır ben de dorutay köyun de dünya ya geldim rahmetli bülent ecevit e dorutayı köyü çok severdi eğer köykent projesi gerçekleşmiş olsaydı .bu gün ülkemizin dışa et bağımlığı olmazdı hayvancilik daha çok gelışırdı.geçmişte köylü yu kaderine terk edildiği için .malesef tarım ve hayvancilik.ülkemizde azaldi eğer rahmetli bülent ecevit.gibi .yerli üretime önem verilseydi .benim gibi yüz binlerce köylü köyünü bırakıp göç etmek zoruda kalmazdı. benim devlet büyüklerime bir çağrım var daha çok tarım ve hayvanciliğa teşfik sağlanması gerekır .bir milletin geçim kaynağı yok olmamalı .ne zaman göç başlarsa o zaman şehirde iş sizlik olur.ben dorutay çok sevıyorum . .her kes haketığı yere gelir. medeni yiğit