POLİSLER
Büyük kentlerde birtakım insanlar söndürülen bir mumun alevi gibi apansız ve büsbütün ortadan yitiverirler. Bütün araştırmacılar, izleyiciler, kent labirentlerinin kurdu polisler, büro kuramcısı ve “tümevarım”cı hafiyeler araştırmaya gönderilir, fakat çoğunlukla kaybolanın yüzünü bir daha gören olmaz. Ama bu gibilerden bazıları ara sıra Sheboygan’da veya Terre Haute’de yaşamlarının belirli bir dönemine kadar, bakkalın hesabı da içinde olmak üzere her şeyi unutmuş olarak, “Smith”e benzer takma bir adla ortaya çıkarlar. Bazen bütün kentleri tarar; belki iyi pişirilmiş bir bonfile bekliyordur diye birer birer bütün lokantaları gezersiniz de sonunda daha önce oturdukları evin bitişiğine taşınmış olduklarını görürsünüz.
Kara tahta üzerine tebeşirle çizilmiş bir resmin silinişi gibi canlı bir insanın ortadan kayboluşu tiyatro sanatının en güçlü konularından birini oluşturur.
Bu konu üzerinde Mary Snyder olayını ilgi çekici bulmamak olası değildir.
Meeks adında orta yaşlı biri, batıdan kalkıp New-York’a gelerek bir yıldan beri kentin ucuz bir semtinde kalabalık bir apartmanda oturmakta olan elli yaşındaki dul kız kardeşi Misis Mary Snyder’i aramaya koyuldu.
Kız kardeşinin verdiği adrese başvurunca kadıncağızın bir ay önce taşınmış olduğunu öğrendi. Yeni adresini bilen yoktu. Bunun üzerine Mister Muks köşede bekleyen polise giderek derdini anlattı.
– Kız kardeşim çok yoksul. Onun için kendisini bulmak istiyorum. Son zamanlarda bir kurşun madeninden epeyce kazandım. Servetimi kendisiyle paylaşmak istiyorum. Gazetelere ilan vermek gereksiz. Kız kardeşim okumasını bilmez.
Polis bıyığını burdu. Görkemli bir biçimde öyle bir düşünceye daldı ki Meeks “Buldu gitti” diye sevinmeye başlayarak mavi boyunbağının üzerinde kız kardeşi Mary’nin sevinç gözyaşlarının izlerini aramaya koyuldu.
Polis:
– Canal Street yakınlarına git. Kendini en büyük saka arabasının sürücülüğüne verdir. Mahalle ünlüdür. İkide bir yaşlı kadınlar saka arabalarının altında kalıp durur. Kız kardeşini de belki onların arasında bulursun. Eğer buna razı olmazsan merkeze git, kardeşinin peşinden bir dedektif koştursunlar, dedi.
Merkezde hemencecik işe koyuldular, Batılının yardımına koştular. Dört yana haber saldılar. Mary Snyder’in kardeşi Muks’de bulunan tek fotoğrafını istasyonlara dağıttılar. Mulberry Sokağı’ndaki komiser bu işle polis Mullins’i görevlendirdi.
Polis Meeks’i bir yana çekerek:
– Merak etme.. kolay bir iş… Bıyıklarını kes, ceplerini iyi purolarla doldur, öğleden sonra saat üçte beni Waldorf Gazinosu’nda bul, dedi.
Meeks polisin dediğini yaptı. Mullins’le buluştular. Bir şişe şarap getirttiler. İçerlerken polis kayıp kadın hakkında bir iki soru sordu.
– New-York büyük bir kenttir. Fakat kayıp arama işini sistemleştirmiş bulunuyoruz. Kızkardeşinizi bulabilmek için iki yol var. Deneyelim. Elli yaşında demiştiniz, değil mi?..
– Biraz daha fazla.
Polis Batılıyı en büyük gündelik gazetenin ilan şubesine götürdü. Orada şu ilanı yazıp Meeks’e verdi.
“Yeni bir revü için acele olarak yüz güzel koro kızına gereksinim vardır. İsteklilerin Broadway’de … numaraya başvurmaları rica olunur.”
Meeks bu ilana pek kızdı.
– Kardeşim gece gündüz demeyip çalışan, yoksul, yaşlı bir kadındır. Böyle bir ilanın, bulunmasına nasıl yardım edeceğini bir türlü anlayamıyorum.
– Peki… New-York’u pek bilmediğin anlaşılıyor. Mademki buna karşı çıkıyorsun, başka bir yola başvuralım. Fakat sana daha pahalıya oturacak, dedi.
– Zararı yok, onu deneyelim.
Polis kendisini yine Woldorf’a götürdü.
– İki yatak odasıyla bir salon tut, yukarı çıkalım, dedi.
Meeks bunu da yaptı. Dördüncü katta dayalı döşeli bir daireye çıktılar. Meeks şaşırmıştı. Polis kadife koltuğa kurularak tabakasını çıkardı. Daireyi aylık tutmanı söylemeyi unuttum. Daha ucuz olurdu, dedi.
Meeks:
– Aylık mı? Ne demek istiyorsun? diye sordu.
– Sorunu bu biçimde çözmek zamana bağlı. Zaten pahalı olacağını baştan söylemiştim. İlkyaza kadar beklememiz gerekecek. Yeni telefon rehberi o zaman çıkar, çıkar çıkmaz alır, kız kardeşinin adına bakar, adresini buluruz.
Meeks polisi derhal gönderdi. Ertesi gün bir tanışı New-York’un en ünlü hafiyesi Shamrock Jolnes’e başvurmasını salık verdi. Jolnes her ne kadar pahacıysa da gizemli olayları çözme konusunda mucizeler yaratırdı.
Meeks ünlü hafiyenin huzuruna ancak salonda iki saat bekledikten sonra kabul edildi. Jolnes mor bir sabahlık giymiş, sedef kakmalı bir satranç masasının başına oturmuş, önünde bir dergi, günlük bulmacasını çözmeye çalışıyordu. Hafiyenin ince düşünür yüzü, keskin bakışları ve ağzından çıkan sözcük başına istediği ücret, anlatmayı gerektirmeyecek kadar ünlüdür.
Meeks ziyaret nedenini açıkladı.
Sharmrock Jolnes:
– Eğer bulmayı başarırsam 500 dolar isterim, dedi.
Meeks başını eğerek kabul ettiğini bildirdi.
Jolnes sonunda:
– Soruşturmayı üzerime almayı kabul ediyorum. Bu kentte kaybolan kimseleri arayıp bulmak benim için hep ilgi çekici bir iş olmuştur. Bundan bir yıl önce buna benzer bir iş almıştım. Başarıyla sonuçlandırdığımı anımsıyorum. Clark adındaki bir aile, oturdukları apartmandan taşınmış ve ortadan kaybolmuşlardı. Bir ipucu ele geçirebilmek için apartmanı tam iki ay göz altında bulundurdum. Bir gün sütçüyle bakkalın yukarıya çıktıkları vakit gerisin geriye yürüdüklerini gördüm. Bunun üzerine “tümevarım” yöntemine başvurarak kaybolan aileyi derhal buluverdim. Karşı daireye taşınmışlar ve adlarını Kralc’a çevirmişlerdi.
Sharmrock Jolnes, Mary Snyder’in oturduğu apartmana giderek kayıp kadının odasını görmek istedi. Odaya Madam Snyder’den sonra başka kiracı girmemişti.
Küçük, karanlık, yoksul bir odayla karşılaştılar. Meeks umutsuzca kırık bir iskemleye çöktü. Büyük hafiye duvarları, yerleri, ortalıktaki bir iki kırık dökük eşya parçasını bir ipucu ele geçirmek isteğiyle inceden inceye araştırdı.
Yarım saat içinde Jolnes görünüşte önemsiz ve ne olduğu belirsiz birkaç şey toplamıştı. Ucuz türünden siyah bir şapka iğnesi; bir tiyatro programından koparılmış bir kâğıt parçası; üzerinde sol-C 12 yazısı olan yırtık bir kart.
Şöminenin rafına yaslanarak başını avcuna koyup on dakika dalgın dalgın düşündü. Entelektüel çehresinden, pek derinlere daldığı görülüyordu.
Sonunda kararlı bir biçimde:
– Buyurun, Mister Meeks. Sorun çözülmüştür. Sizi derhal kız kardeşinizin adresine götürebilirim. Para durumu konusunda endişe etmenize gerek yok. Parası, hiç olmazsa şimdilik, bol bol yetecek gibi.
Meeks, hafiyenin bu buluşuna sevindiği kadar hayran oldu.
Hayranlıkla:
– Nasıl becerdiniz? diye sordu.
Jolnes’in belki en zayıf yanı tümevarımla elde ettiği olağanüstü başarılarla övünmekti. Dinleyicilerine kullandığı yöntemle ilgili açıklama yapmaya ve ilgilerini çekerek onları şaşkınlıklar içinde bırakmaya her zaman hazırdı.
Jolnes topladığı kanıtları masanın üstüne yaydı.
– Çıkarım yoluyla… Misis Snyder’in kentin bazı semtlerine gitmesinin olasılık dışı olduğunu hesapladım. Şu şapka iğnesine bakın! Bir kere Brooklyn’ı derhal saf dışı bırakır. Tek bir kadın yoktur ki yanına bir şapka iğnesi almadan Booklyn Bridge’de tramvaya binmeye kalkışsın. İğnesiz bir kadın için oturacak bir yer bulmak mümkün müdür? Şimdi Harlem’e gitmesine olanak olmadığı kanıtlayacağım. Bu kapının arkasında kanca var. Bu kancalardan birine, Misis Snyder şapkasını, öbürüne şalını asıyordu. Asılan şalın alt kısmının, duvarın badanasını kirlettiğini görüyorsunuz. Şalın bıraktığı lekenin dümdüz olduğuna dikkat ettiniz mi? Bu, şalın kenarının düz ve saçaksız olduğunu kanıtlıyor. Orta yaşlı bir kadının Harlem trenine saçaksız bir şalla girdiği görülmüş müdür? Bu gibi kadınlar hep kapıya takılıp öbür yolcuları geciktirecek saçaklı şallar kullanırlar. Bu bakımdan Harlem’i de çıkarmak gerek.
Sonuçta Misis Snyder’in pek uzağa gitmemiş olduğuna karar verdim. Bu yırtık kart parçasında “Sol-C 12” yazısını görüyorsunuz.
C Caddesi, 12 numarada birinci sınıf bir pansiyon olduğunu biliyorum. Tahminimize göre kız kardeşinizin bütçesinin pek üstünde bir yer… Ama bu kırışmış tiyatro programına bir bakın! Bunun anlamı nedir? Sizce bir anlamı yoktur. Ama en küçük şeyleri bile göz önünde tutmayı alışkanlık edinmiş benim gibi biri için çok zengin bir anlamı vardır.
Kardeşinizin gündelikle çamaşıra veya ev işine gittiğini söylediniz. Salonları, büroları temizlediğini anlattınız. Bir tiyatroda böyle bir iş almış olduğunu kabul edelim. Mister Meeks değerli mücevherler daha çok nerede kaybolur; biliyor musunuz? Elbet tiyatrolarda… Şu kırışık program parçasına bir bakın, Mister Meeks… Yuvarlak bir biçimi var. Bir yüzüğe sarılmış herhalde, çok değerli bir yüzüğe… Misis Synder yüzüğü tiyatroda çalışırken bulmuş… programın bir parçasını keserek yüzüğü sarmış ve koynuna atmış. Ertesi gün satıp biraz paralanınca daha rahat bir pansiyona geçmiş… Sorunu bu kadar deştikten sonra C Caddesi 12 numarada bulunmaması için hiçbir neden göremiyorum. Mister Meeks kardeşiniz işte bu adrestedir.
Shamrock Jolnes bu söylevini başarılı olmuş bir sanatçının gülümsemesiyle bitirdi. Meeks karşısındakine sözle anlatılamayacak derecede hayran olmuştu. Birlikte C Caddesi 12 numaraya gittiler.
Seçkin ve zengin bir semtte eski moda, kahverengi bir yapıydı.
Zili çalıp sordular. Misis Snyder adında biri bulunmadığı yanıtını aldılar. Son altı aydır yeni bir kiracı da gelmemişti.
Gerisin geriye dönüp kaldırıma vardıklarında Meeks kız kardeşinin odasından ipucu diye aldıkları entipüften şeyleri bir inceledi.
Program parçasını burnuna götürerek:
– Hafiye değilim ama, bu kâğıda yüzük değil nane şekeri sarılmış. Sol-C 12’ye gelince, bu da koltuk biletinin bir parçası… Sol kanatta, C bölümünde, 12 numaralı koltuk.
Shamrock Jolnes dalmıştı. Uzaklara bakar gibi:
– Bir kez de Juggins’le görüşsek iyi ederdik, dedi.
Meeks:
– Juggins de kim? diye sordu.
Jolnes:
– Yeni bir kuramı olan hafiyelerdendir. Yöntemleri bizimkinden farklıysa da Juggins’in son derece karışık sorunları çözdüğünü işittim. Seni ona götüreyim, dedi.
Juggins’i çalışma odasında buldular. Açık sarı saçlı, ufak tefek bir adamdı. Nathaniel Hawthorne’un kentsoylular için yazdığı yapıtlarından birine dalmıştı.
Farklı düşünen iki hafiye resmi bir biçimde el sıkıştılar. Jolnes, Meeks’i tanıttı. Juggins okumayı sürdürerek:
– Anlatın bakalım, dedi.
Meeks bitirip susunca büyük hafiye kitabını kapatıp:
– Kızkardeşinizin elli yaşında yaşamını gündeliğe giderek güçlükle kazanan, çirkince yoksul bir dul olduğu anlaşılıyor; burnunun sol yanında da büyük bir et beni varmış; doğru mu? dedi.
Meeks:
– Tam üstüne bastınız, dedi.
Kalkıp şapkasını giyen Juggins:
– On beş dakika sonra buradayım. Gidip kardeşinizin adresini getireceğim, diye açıkladı.
Rengi uçan Shamrock Jolnes zorla gülümsemeye çalıştı.
Belirtmiş olduğu süre içinde dönen Juggins’in elinde bir pusula vardı.
Sükunetle:
– Kardeşiniz Mary Snyder, Chilton Sokağı’nda 162 numarada oturuyor. Beşinci katta holden çevrilme bir yatak odasında.
Meeks’le konuşmayı sürdürerek:
– Buradan ancak dört blok ilerde.. gidip bir baksanız iyi olur. Yine buraya gelirsiniz. Mister Jolnes sizi burada bekler.
Meeks yola koyuldu. Yirmi dakika sonra döndüğünde yüzü sevinçten parlıyordu.
– Hakkınız varmış. Kardeşimi verdiğiniz adreste buldum. Çok şükür iyi de! Borcumuz ne kadar? dedi.
– İki dolar.
Meeks hesabını ödeyip gittikten sonra Shamrock Jolnes şapka elde Juggins’in karşısında dikilekaldı.
– Bir istekte… bir şey… sormak… Nasıl başardığınızı, diye kekelemeye başladı.
Juggins açıkladı.
– Sevinerek. Misis Snyder’in betimlemesini anımsıyorsunuz, değil mi? Bu gibi kadınlar karakalemle portrelerini yaptırmaya meraklıdırlar. Hem de haftalık taksitle! Memlekette bu işle uğraşan en büyük kuruluş köşe başında. Uğrayıp defterlerinden adresini aldım. O kadar, dedi.